Bu yazıyı 4 dakika 21 saniyede okuyabilirsiniz.
Neden yapaya sarılırız? Niçin “anında” (çizgileri doldurur) veya “hemen” (sonuç verir) gibi sloganlarla pazarlanan, zararlı kimyasallarla formüle edilmiş ürünlere bel bağlarız? Oysa saf olan güzel, doğal olan daha sağlıklı değil mi?
Aslında ilerleme kaydetmedik değil. Mikro seviyede gündelik hayatın kargaşası, makro seviyede ise çevre kirliliğinin vardığı vahim nokta bizi tüketimde doğala sığınır hale getirdi. Mümkün olduğu kadar katkısız, “temiz” yemek ve daha basit, net, tasasız bir hayat sürdürmek istiyoruz. Ancak konu güzellik ve bakım olduğunda, yine sınıfta kalıyoruz.
Bir kadın güne yüzünü yıkamakla başlıyor, toniğini sürüyor. Sonra nemlendirici, cildini makyaja hazırlayan primer, fondöten, pudra, bronzlaştırıcı, allık, far, göz kalemi, rimel, ruj… Bakımına ne kadar meraklıysa, liste o kadar kabarıyor. Vücudunu duş jeli, saçlarını şampuanla yıkadıktan sonra (diyelim bakım kremi de sürdü saçlarına) deodorant ve vücut kremine geliyor sıra. Saç spreyi ve parfüm ise tamamlayıcı son dokunuşlar. Yani güne aşağı yukarı 20 ürün kullanarak başlıyor, belki yarısı kadarıyla da bitiriyoruz. Bu da demek oluyor ki, üretim sürecinde doğal kaynaklara zarar verdiği gibi, kan dolaşımına karışarak ciddi hastalıklara sebep olan ve sağlığımızı riske atan kimyasallarla göz göre göre beraber yaşıyoruz. Oysa “dünya dostu” ürünler kullanarak hem sağlığımızı muhafaza edebilir, hem de soluduğumuz havayı ve içme sularımızı temiz tutabiliriz.
KENDİNİZİ KORUYUN
Doğal olmayan ürünlerdeki kimyasalların ve suni renklendiricilerin solunum yoluyla alınması veya cilt tarafından emilimi ciddi sağlık problemlerine yol açabiliyor. Sentetik içerikleri henüz tam deşifre edemediğimiz için, yan etkileri konusunda yeteri kadar bilinçli değiliz. Mesela ürünlerin raf ömrünü uzatan paraben bir sentetiktir ve vücudun doğal hormonlarını taklit eder. Dolayısıyla bize verdiği zararı önceden tahlil etmek mümkün olmayabilir. Alerjik reaksiyonlar, hormon bozuklukları, kanser, egzama gibi cilt hastalıkları, astım, tiroit hastalığı, akciğer toksisitesi, beyin ve sinir sistemi hasarları kısa ve uzun vadede maruz kalabileceğimizi sağlık problemleri arasında.
Peki, ancak bilim adamlarına anlamlı gelebilecek o karmaşık ürün etiketlerini nasıl çözeceğiz? Öncelikle “doğal”, “organik” ve “saf” kelimeleriyle donatılmış etiketlere ihtiyatla yaklaşın. Markalar, tüketiciyi birkaç saniyede tuzağa düşürüp ürünü satın almasını sağlamak için etiketleri süsleyebiliyor. Eğer ürünün üzerinde bir içerik listesi yoksa markanın internet sayfasına başvurun. Kimi marka, doğal olan maddeleri içerikteki miktarlarına göre “temel içerik” adı altında öne çıkartmayı seviyor. Bu konuda bilinçli olmakta fayda var. Listenin en başında, en yüksek konsantrasyona sahip olanı yer alır ve çoktan aza doğru listelenir. Listenin ilk beşi ve son beşi bize ürünün doğallık yüzdesi hakkında bilgi verir.
Amaç, kendimiz ve çevremiz için “güvenli” ürünlere yönelmek olmalı. Dolayısıyla cildi besleyecek ve uzun vadede sonuç verecek formüller kullanmak daha mantıklı. Bir ürünün bitkisel içeriğe sahip olması, o ürünün tamamen doğal olduğunu kanıtlamaz. Yüzde yüz organik demek, sadece organik olarak yetiştirilmiş malzemelerle üretilmiş demektir. Yani yetiştirilme sürecinde sentetik gübre, böcek zehri ve iyonlaştırıcı radyasyon olmadığı öne sürülür. Organik ürünleri kullanmak elbette daha sağlıklı ama formülde zararlı bir madde olmadığından yine de emin olunmalı.
S.O.S SİNYALİ VEREN KİMYASALLAR
Parfüm – Saf esansiyel yağ olmadığı sürece uzak durun. Parfüm, linalool, limonene, eugenol, sitronellol, geraniol, heksilsinamalhedit gibi isimler üründe koku olduğu yönde ipucu verir.
Formaldehit – Özellikle tırnak ürünlerinde, saç boyalarında ve saç düzleştiricilerinde, takma kirpik yapıştırıcılarında ve bazı şampuanlarda bulunur.
Mineral yağı ve petrolüyüm – Fosil yakıtıyla aynı orijine sahiptir. Nemi cilt yüzeyine hapsettiği için gözenekleri tıkar.
Paraben – Ürünlerin raf ömrünü uzatmak için kullanılan bir kimyasaldır. Kozmetik sektöründeki “doğal hareket” paraben’in zararlarının ortaya çıkmasıyla alevlenmişti.
Etanolamin – Özellikle sabun, şampuan, tıraş kremi, duş jeli gibi köpüren (evet, köpürmesi kötü aslında!) ürünlerde yer alır. Başka içeriklerle etkileşime geçtiğinde, kanserojen maddeye dönüşebilir. MEA, DEA ve TEA gibi anahtar kısaltmalar sizi alarma geçirsin.
Oksibenzon, oktinoksat, homosalate – Özellikle güneş koruyucularında yer alan zararlı kimyasallar… Cildi korurken zarar verme hatasına düşmeyelim!
Hidrokinon – Cilt tonunu açmak için kullanılan, leke açıcı ürünlerde yer alır. Ton farklılıklarını düzelteyim derken, cildimizin sağlığından olmayalım.
Butilhidroksianisol – Birçok parfüm ve kozmetik ürününde, özellikle de arındırıcı peeling ürünlerinde bulunur.
Triklosan, triklokarbon – Amerika Birleşik Devletleri’nin Sağlık Bakanlığı’na bağlı FDA bürosu, 2016 yılında bu anti mikrobik ajanlara yasak getirdi. Sentetik anti bakteryel sabunlara alternatif olarak, çay ağacı yağı gibi doğal bir alternatifi deneyebilirsiniz.
Kömür katranı içerikleri – Kuru cilt ve kepek problemiyle mücadele eden şampuanlarda ve losyonlarda yer alıyor. Aloe gibi, nem veren doğal bir alternatif saç derisindeki kaşıntıları da giderecektir.
Toluen – Saç boyalarında ve ojelerde bulunan renksiz sıvı, ürün renginin kalıcılığını sağlıyor. Solunum yoluyla da vücuda girdiği için, uzun vadede yarattığı tahribat maalesef çok büyük.
Mika (alümino silikat minerallerinden bir grup), silikon, talk, nanopartiküllü titanyum dioksit – Bu kimyasalların yer aldığı pudra ve sprey formatındaki ürünler, losyonlara göre daha tehlikelidir çünkü kimyasallar solunum yoluyla, hızla vücuda girer.
Metilizotiazolinon, Metilkloroizotiazolinon, Benzisothiazolinone – Avrupa Birliği’nin yasakladığı bu koruyucular, genelde çok küçük miktarlarda kullanıldıkları için içerik listelerinin sonlarında yer alır, dikkat!
Cıva, kurşun, arsenik, alüminyum – Cıva klorür, kurşun asetat, mercurio klorür ve tiyomersal gibi gizli isimlerle boy gösterebilirler. Etiketi dikkatli inceleyin.
Rezorsinol – Renkli saç ürünlerinde ve saç düzleştirici ürünlerde yer alır, bağışıklık sistemini tahribata uğratır.
İs karası (karbon siyahı) – Göz kalemi, rimel ve ruj gibi kozmetik ürünlerine renk vermek için kullanılır. Bir sonraki dumanlı göz makyajınızı yaparken aklınızda bulunsun!
P-Fenilendiamin – Özellikle saç boyalarında yaygındır. Solunumu, cilt tarafından emilimi veya yutulması toksin etkisi yaratır.
Teflon – Yapışmayan yüzeyli tavalarda da bulunan PFOA maddesi (yapışmamayı sağlayan madde), yani Perflorooktanoik Asit kana karışarak bağışıklık sistemini zayıflatır, kanser riskini artırır.
Akrilamid – Stabilize edici ve bağlayıcı madde olarak bazı kremlerde, losyonlarda, güneş kremlerinde, makyaj malzemeleri ve saç ürünlerinde yer alır.
Fenoksietanol – Deodorantlar, diş macunları, ıslak mendiller, parfümler ve losyonlarda rastlanan bu kimyasal koruyucu merkezi sinir sistemini etkiler. Özellikle bebekler için ıslak mendil alırken aklımızda bulunsun.
Carina Göknar
Güzellik editörü, freelance yazar.
Editörlük kariyerine 2008 yılında, Madame Figaro’da başlayan Carina Göknar, yazıları ve çevirileriyle InStyle, Vogue, Marie Claire ve L’Officiel gibi çeşitli moda dergilerine katkıda bulundu. Condé Nast Traveller’ın güzellik editörlüğünü yaptı ve bugün halen GQ Türkiye’nin wellness editörlüğünü sürdürüyor.
İlgili yazılar:
https://www.ruhundoysun.com/yazilar/bir-zamanlar-kozmetik/