Bu yazıyı 3 dakika 8 saniyede okuyabilirsiniz.
Bir an için hayal edin, hiç çöp dökmüyorsunuz. Çünkü hiç çöp üretmiyorsunuz. Mümkün mü? Sosyal politikalar ve yasalar teknolojik gelişmelerle birleşirse, bunlara bir de ilham veren bireysel çabalar eklenirse… Neden olmasın?
Bir lokma ekmeği ziyan etmeyip başka bir yemeğin malzemesi yapan, pazara iki filesiyle yürüyerek giden, eskiyen giysilerden “parçalı” dediği rengarenk patchwork yorganlar diken rahmetli anneannem, bugün Kaliforniya’ya gelip bizimle yaşayabilseydi, kısa sürede şehrin en cool ve saygın sakinlerinden biri olurdu herhalde.
Elini sazın sapına sabitleyen Nasreddin Hoca, parmakların sürekli hareket etmesi gerektiğini söyleyenlere, “onlar benim durduğum yeri arıyor” demiş ya, bugün San Francisco başta olmak üzere pek çok Kaliforniya şehri, anneannemin geri dönüşümlü, zenginliği tüketiminde değil gönlünde, dopdolu ama sade dünyasına ulaşmaya çalışıyor sanki.
Sade yaşamak, kararında tüketmek, daha az çöp üretip çevreyi daha az kirletmek… 1950’li, 60’lı, 70’li yıllarda orta ölçekli bir Anadolu kentinde neredeyse kendiliğinden gerçekleşen bu yaşam biçimi, 2017’nin metropol insanı için ciddi çaba gerektiren bir ideale dönüşmüş durumda. Sadeleşmek için çabalamak kulağa biraz ironik geliyor ama ne yapalım, bizim gerçeğimiz de bu!
Hayatımın bu döneminde, çevre konusunda dünyanın en duyarlı bölgelerinden birinde yaşıyorum ve bu konudaki uygulamaları bire bir deneyimliyorum.
Çevre bilinci daha eskilere dayansa da, San Francisco’nun Zero Waste / Sıfır Atık politikası 2000’lerde başlamış. Şehir; üretilen çöp miktarını yıllar içinde azaltma hedefiyle bir yandan yasal uygulamaları devreye sokarken kapsamlı bir halkla ilişkiler kampanyasını da başlatmış. Halkla İlişkiler ve Enformasyon Koordinatörü Peter Gallotta, “halkın katılımı olmadan hedeflerimize ulaşmamız imkansız, bu yüzden farklı dillerdeki eğitimlere, şirketler aracılığıyla çok sayıda insana ulaşmaya önem veriyoruz. Hatta bununla da yetinmeyip, evlerin kapısını tek tek çalıyoruz, çöplerini nasıl atmaları gerektiği konusunda insanları bilgilendiriyoruz” diyor.
Bizim bilmediğimiz yahut bizden farklı ne var derseniz…
Bir kere, yalnızca San Francisco’da değil, benim yaşadığım Palo Alto gibi çevre şehirlerde de çöp ve geri dönüşüm kutularının yanında bir de kompost kutusu bulunuyor. Organik gübreye dönüşebilecek atıklar işte bu kutuya atılıyor. Gallotta, büyük çoğunluğun çöpünü doğru şekilde atmak istediğini, hataların ise bilgisizlikten kaynaklandığını anlatıyor. (Kağıt mendil, süt kartonu ve pizza kutularının kompost edilebileceğini ben de burada öğrendim.)
Yine bizden farklı olarak, Kasım 2016’da ABD yeni başkanını seçerken, Kaliforniya halkı da marketlerdeki plastik poşet kullanımını yasaklayan kanun maddesini referandumla onayladı. Artık marketlerde yalnızca kağıt poşet bulunuyor, onu da cüzi de olsa bir miktar para ödeyerek alabiliyorsunuz. Bu yüzden Kaliforniya’da pek çok kişi markete ya da pazara kendi alışveriş çantasıyla gidiyor.
Hayatımızı bu kadar karmaşık hale getirdiği için zaman zaman teknolojiyle aramıza bir mesafe koymak isteriz. Ama çöp sorununa bulunan teknolojik çözümleri görmezden gelemeyiz. Geçen sene yapılan büyük bir optik tarayıcı yatırımıyla, San Francisco’da geri dönüşüm materyallerinin çok daha etkili bir şekilde ayrılıp işlendiğini söylüyor, Peter Gallotta.
Asya’dan bir örneği de NPR aracılığıyla ben aktarayım: Güney Kore’nin Seul şehrinde, 2013 yılında gıda atıklarını diğer evsel atıklardan ayrı dökmeyi öngören bir kanun çıkıyor. Buna göre, yemekler ayrı bir çöp kutusuna atılıyor ve sonunda tıpkı elektrik, su faturası gibi attığınız yemek ölçüsünde artan bir faturaçıkıyor. Uygulama, gıda atıklarının azalmasını sağlamış. Çöpe giden yemekler ise yine teknoloji kullanılarak kurutuluyor ve hayvanları beslemek üzere kullanılıyor. https://www.pbs.org/newshour/show/policies-helped-south-koreas-capital-decrease-food-waste
Bir de kişisel çabalar var. Yazdığı Zero Waste Home kitabıyla dünya çapında üne kavuşan San Franciscolu Bea Johnson’ın evinden, yılda yalnızca bir küçük kavanozu dolduracak kadar çöp çıkıyor. Nasıl mı? İki küçük oğlu ve kocasıyla yaşayan Bea Johnson, deterjanından makyaj malzemelerine her türlü bakım ve temizlik ürününü kendi yapıyor, kesinlikle paketli gıda tüketmiyor, minimalist bir yaşam sürüyor. Deneyimlerini ve önerilerini zerowastehome.com web sitesinden paylaşıyor.
Diyeceksiniz ki, biz San Francisco’da ya da Seul’de yaşamıyoruz ki!
Haklısınız, insanın davranışlarını biraz da çevresi belirliyor. Vurdumduymazlık bir süre sonra gelip sizi de esir alıyor. Yine de direnin ve hemen şimdi atmak üzere olduğunuz ekmeği dilimleyip buzluğa kaldırın. Pazar sabahına, Ege’de “ekmek balığı” da denen “French toast”lu kahvaltınızın ana malzemesi hazır. İş yerindeki masanıza yarımşar litrelik altı adet plastik su şişesi dizmeyin, hep gözünüzün önünde olmasını isteyeceğiniz şık bir su matarası edinin. Bir sonraki market alışverişine bez çantanızla gidin. Bunları bugün yapamasanız bile yarın tekrar deneyin.
Zeynep Güven Ünlü
Gazeteci, yazar.
1994 yılında iletişim fakültesinden mezun olduktan sonra Hürriyet’te gazeteciliğe başladı. Portre yazıları, röportajları ve haberleri gazetede yayınlandı. 2000-2009 arasında New York ve Kaliforniya’da yaşadığı dönemde serbest muhabirliğe devam etti. 2010-2017 arasında Vogue Türkiye’nin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Geçtiğimiz aylarda kocası Burçin ve oğlu Kaya ile Palo Alto’da yaşamaya başlayan Zeynep, uzaktan çeşitli yayınlara katkıda bulunmaya devam ediyor.
05.12.2017